‘Primer başağrısı hastalarında spontan ekstrakranial hemorajik fenomen: Yayınlamış olgulardan sistematik gözden geçirme’
Addie M Peretz, Yohannes W Woldeamanuel, Alan M Rapoport and Robert P Cowan Cephalalgia 2016, Vol. 36(13) 1257–1267
Spontaneous extracranial hemorrhagic phenomena in primary headache disorders: A systematic review of published cases.Primer başağrılarının ana özelliği başağrısıdır, sıklıkla otonomik ve vazomotor semptom ve/veya bulgularla beraberdir. Spontan ekstrakranial hemorojik fenomene (SEHF) epistaksis, ekimoz ve hematohidroziz dahildir, ve bunlar primer başağrılarının iyi tanımlanmamış özelliklerdir.
Amaç: Primer başağrıları ile SEHF’nin birlikteliğini bu konuda araştırmaları inceleyerek ortaya koymaktır. Pub/med/medline, Web of Science, Cochrane Library, Google Scholar, and ResearchGate verileri Ekim 2015’e kadar ‘başağrısı ve ekimozis’ ‘başağrısı ve epistaksis’ ‘başağrısı ve hematohidrozis’ olarak incelendi.
Sonuçlar: 105 primer başağrısıyla beraber SEHF’si olan hasta alındı (%83’ü migren %17’si trigeminal otonomik sefalji). Bu hastaların yaş ortalaması 27, kadın/erkek oranı: 1:2,3 olup, %63’ünde epistaksis, %33’ünde ekimoz ve %4’ünde hematohidrosis mevcuttu. IHS tanı kriterlerine göre sınıflandırıldığında %80’i epizodik, %20’si kronik migrendi. %24 hastada rekküren SEHF bildirilmiştir.
Tartışma: Sonuçlarımız rekküren SEHF’nin primer başağrısının nadir rastlanan özelliklerinden biri olduğunu öngörmektedir. İleride yapılacak çalışmalar bu fenomenin sistematik karakterizasyonu için fayda sağlayabilir
Background: Head pain is a cardinal feature of primary headache disorders (PHDs) and is often accompanied by autonomic and vasomotor symptoms and/or signs. Spontaneous extracranial hemorrhagic phenomena (SEHP), including epistaxis, ecchymosis, and hematohidrosis (a disorder of bleeding through sweat glands), are poorly characterized features of PHDs. Aim: To critically appraise the association between SEHP and PHDs by systematically reviewing and pooling all reports of SEHP associated with headaches.
Conclusions: Our results suggest that SEHP may be rare features of PHDs. Future studies would benefit from the systematic characterization of these phenomena.
Methods: Advanced searches using the PubMed/MEDLINE, Web of Science, Cochrane Library, Google Scholar, and ResearchGate databases were carried out for clinical studies by combining the terms ‘‘headache AND ecchymosis’’, ‘‘headache AND epistaxis’’, and ‘‘headache AND hematohidrosis’’ spanning all medical literature prior to October 10, 2015. Preferred Reporting Items for Systematic Reviews and Meta-analyses and Meta-analysis of Observational Studies in Epidemiology guidelines were applied.
Results: A total of 105 cases of SEHP associated with PHDs (83% migraine and 17% trigeminal autonomic cephalgias) were identified (median age 27 years, male to female ratio 1:2.3); 63% had epistaxis, 33% ecchymosis, and 4% hematohidrosis. Eighty-three percent of studies applied the International Classification of Headache Disorders diagnostic criteria. Eighty percent of the reported headaches were episodic and 20% were chronic. Twenty-four percent of studies reported recurrent episodes of SEHP.
İlişkili makale önerileri
- Attanasio A, D’Amico D, Frediani F, et al. Trigeminal autonomic cephalgia with periorbital ecchymosis, ocular hemorrhage, hypertension and behavioral alterations. Pain 2000; 88: 109–112. Duran-Ferreras E, Viguera J, Patrignani G, et al. Epistaxis accompanying migraine attacks. Cephalalgia 2007; 27: 958–959.
- Kakisaka Y, Wakusawa K, Haginoya K, et al. Abdominal migraine associated with ecchymosis of the legs and buttocks: does the symptom imply an unknown mechanism of migraine? Tohoku J Exp Med 2010; 221:49–51.
‘Spontan intrakraniyal hipotansiyonda normal BOS basıncı sıklığı nasıldır?’
Peter G Kranz, Teerath P Tanpitukpongse, Kingshuk Roy Choudhury, Timothy J Amrhein and Linda Gray. Cephalalgia 2016, Vol. 36(13) 1209–1217.
How common is normal cerebrospinal fluid pressure in spontaneous intracranial hypotension?Amaç: BOS basıncının 6 cm H20’nun üstünde olduğu spontan intrakraniyal hipotansiyonlu (SIH) hastalarda klinik ve görüntüleme değişkenlerini incelemeyi amaçladık.
Metot: Retrospektif olarak 106 SIH hasta gözden geçirildi. Bu hastaların tedaviden önce BOS basınçları ölçüldü. Klinik ve görüntüleme değişkenleri demografik datalar, beyin görüntüleme çalışmaları, semptom süresi, abdominal çevre ölçümleri değerlendirildi. Bu değişkenlerin univaryant ve multivaryant analizle BOS basınç üzerine etkileri gözden geçirildi.
Sonuçlar: Hastaların %61’inde basınç 6-20 cm H2O, %34 hastada 6 cm H2O olarak ölçüldü. Abdominal çevre fazlalığı (p<0.001), semptom süresi (p=0.015), ve beyin MRG’de bulgu olmaması (p=0.003) BOS basınç yüksekliği ile ilişkili bulundu. Hastaların BOS basıncı arasında çok geniş değişiklikler gözlendi ancak bu değişken bu modelde tam olarak değerlendirlmedi.
Tartışma: SIH’da normal basınç sıktır, basıncın düşük olmaması hastalığı dışlamaz. Vücut yapısı, semptom süresi ve beyin MRG BOS basıncı ile ilişkili bulunmuştur. Ancak bu farklılıklar tek başına basınçtaki geniş değişkenliği açıklayamamakta olup diğer faktörlerin etkileri de göz önüne alınmalıdır.
Objectives: To determine the proportion of patients with spontaneous intracranial hypotension (SIH) who had a cerebrospinal fluid (CSF) pressure >6 cm H2O and to investigate the clinical and imaging variables associated with CSF pressure (PCSF) in this condition.
Methods: We retrospectively reviewed 106 patients with SIH. PCSF was measured by lumbar puncture prior to treatment.Clinical and imaging variables – including demographic data, brain imaging results, symptom duration, and abdominal circumference – were collected. Univariate and multivariate analyses were performed to determine the correlation of these variables with PCSF.
Results: Sixty-one percent of patients had a PCSF between 6 and 20 cm H2O; only 34% had a PCSF _6 cm H2O. The factors associated with increased PCSF included abdominal circumference (p<0.001), symptom duration (p¼0.015), and the absence of brain magnetic resonance imaging findings of SIH (p¼0.003). A wide variability in PCSF was observed among all patients, which was not completely accounted for by the variables included in the model. Conclusions: Normal CSF pressure is common in patients with SIH; the absence of a low opening pressure should not exclude this condition. Body habitus, symptom duration, and brain imaging are correlated with PCSF measurements, but these factors alone do entirely explain the wide variability in observed pressures in this condition and this suggests the influence of other factors.
İlişkili makale önerileri
- Mokri B, Hunter SF, Atkinson J, et al. Orthostatic headaches caused by CSF leak but with normal CSF pressures. Neurology 1998; 51: 786–790.
- Rahman M1, Bidari SS, Quisling RG, Friedman WA. Spontaneous intracranial hypotension: dilemmas in diagnosis. Neurosurgery. 2011 Jul;69(1):4-14; discussion 14.
- Mokri B. Spontaneous low pressure, low CSF volume headaches: spontaneous CSF leaks.
‘Auralı ve aurasız migrende olfaktör semptomlar’
Fornazieri MA, Neto AR, de Rezende Pinna F, Gobbi Porto FH, de Lima Navarro P, Voegels RL, Doty RL.
Headache. 2016 Oct 25. doi: 10.1111/head.12973. [Epub ahead of print]
AMAÇ
Migren ataklarında ozmofobi gibi kokuyla ilişkin belirtiler migreni diğer başağrısı tiplerinden ayırmak için faydalı olabilir. Bununla beraber migrende olfaktör semptomların tipi ve sıklığı iyi tanımlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı migrende olfaktör belirtileri daha iyi tanımlamaktır.
METODBu çalışma kesitsel olarak yapılmıştır. IHS-II kriterlerine göre migren tanısı almış 113 hasta çalışmaya dahil edilmiş, koku-duyusuna ilişkili tecrübeler (koku ilişkili tetikleyiciler, kokudan rahatsız olma, kötü-tiksindirici koku, olmayan kokular duyma-fantom koku, olfaktör halusinasyon, olfaktör hipersensitivite, kokuyu kendi kendine idrak etmede problem) 65 maddeli sorular eşliğinde incelenmiştir. Auralı ve aurasız migrende vizüel analog skala oranları ve sıklıkları t-test ve ki-kare ile analiz edilmiştir.
SONUÇLAR
Ozmofobi hastaların %95,5’unda, diğer koku ilişkili belirtile ise daha düşük oranlarda (interiktal koku hipersensitivitesi %14,1, olfaktör halusinasyon %6,2, fantom koku %4,4, kötü koku/oösmia%2,6) bulunmuştur. Migren sıklıkla koku ile tetiklenir (%90,2), en sık tetikleyici parfüm (%95,1), temizlik ürünleri (%81,3), sigara (%71,5) ve motorlu araç atıkları (%70,5). Auralı ve aurasız migrende semptomların sıklığı arasında fark bulunmamıştır (p>0,4) İlginç olarak interiktal olfaktör hipersensitivitesi olanlarda olmayanlara göre daha az ozmofobi ve koku ilişkili krizler olmaktadır (p<0,002) (sırasıyla oranlar %75’e %99 ve %69’a %94) Ozmofobi ve diğer koku ile tetiklenen başağrıları hastaların olfaktör koku alma keskinliğinde ılımlı azalma ile birliktedir.
TARTIŞMA 113 migrenli hastada koku ilişkili bozukluklar oldukça sık gözlenmiştir. Neredeyse hepsi ozmofobiden şikayet etmiştir. En sık rastlanan tetikleyici parfüm kokusudur. Bu semptomlar auralı ve aurasız migrende farklılık göstermemektedir. İnteriktal olfaktör hipersensitivitesi olanlarda olmayanlardan ozmofobinin ve kokuyla tetiklenen krizlerin insidansı farklıdır. Ozmofobisi olanlar ve kokuyla tetiklenen başağrısı olanlarda olfaktör keskinlikte kötüleşme saptanmıştır.
OBJECTIVE:
Olfaction-related symptoms accompany migraine attacks and some, such as osmophobia, may be useful in differentiating migraine from other types of headaches. However, the types and frequencies of olfactory symptoms associated with migraine have not been well characterized. The goal of this study was to better characterize the olfactory symptoms of migraine.
METHODS:
A cross-sectional study was devised. One hundred and thirteen patients who met the International Classification of Headache Disorders II criteria for migraine were administered a new 65-item questionnaire specifically focused on olfaction-related experiences (eg, odor-related triggers, osmophobia, cacosmia, phantosmia, olfactory hallucinations, olfactory hypersensitivity, and self-perceived olfactory function). Visual analog scale ratings and frequencies were computed and compared between migraineurs with and without auras using t-tests and chi-square analyses.
RESULTS:
While osmophobia was present in 95.5% of the patients, the prevalence of other olfaction-related symptoms was much lower (interictal olfactory hypersensitivity [IOH], 14.1%; olfactory hallucinations, 6.2%; phantosmia, 4.4%; cacosmia/euosmia, 2.6%). Migraine was commonly triggered by odors (90.2%), with perfume being the most common trigger (95.1%), followed by cleaning products (81.3%), cigarette smoke (71.5%), and motor vehicle exhaust (70.5%). No significant differences in symptom frequencies were apparent between migraineurs with or without auras (P > .40). Interestingly, patients with IOH reported being less likely to experience osmophobia and odor-triggered crisis than did those without this symptom (respective percentages: 75% vs. 99% and 69% vs. 94%, P ≤ .002). Osmophobia and odor triggered headache were associated with a mild decrease in self-reported olfactory acuity.
CONCLUSION:
Odor-related disturbances were common symptoms of the 113 migraineurs, with nearly all reporting osmophobia. Perfume odor was the most common trigger for the migraine. The reported symptoms did not differ between patients with and without auras. Patients who experienced IOH appeared to fundamentally differ from those who did not experience IOH in terms of the incidence of osmophobia and odor-triggered crisis. Subjects who reported experiencing osmophobia and odor-triggered headache reported having worse olfactory acuity.
İlişkili makale önerileri
- Silva-Néto RP, Rodrigues ÂB, Cavalcante DC Cephalalgia. 2016 Feb 27. pii: 0333102416636098. [Epub ahead of print]. May headache triggered by odors be regarded as a differentiating factor between migraine and other primary headaches
- Sjöstrand C, Savic I, Laudon-Meyer E, Hillert L, Lodin K, Waldenlind E.
- Curr Pain Headache Rep. 2010 Jun;14(3):244-51. doi: 10.1007/s11916-010-0109-7.
- Migraine and olfactory stimuli.
‘Kronik migrenin yönetiminde kullanılan onabotulinium toksini ve oral migren profilaktik tedavilerinin başağrısı ile ilişkili sağlık kurumlarından yararlanmada karşılaştırmalı etkileri: ABD temelli sigorta tazminat talebi veri tabanı retrospektif analizi’
Hepp Z, Rosen NL, Gillard PG, Varon SF, Mathew N, Dodick DW. Cephalalgia 2016; 36(9): 862–874
Comparative effectiveness of onabotulinumtoxinA versus oral migraine prophylactic medications on headache-related resource utilization in the management of chronic migraine: Retrospective analysis of a US-based insurance claims databaseAmaç: Migren, özellikle kronik migren önemli derecede engelliğe neden olur. Ancak, sağlık kurumlarından yararlanma konusu ise farklı migren profilaktik tedavileri (antiepileptik ilaçlar ve beta bloker) alan hastalarda iyi karakterize edilememiştir.
Sonuçlar: Oral migren profilaktik tedavisi başlanan benzer hastalarla karşılaştırıldığında onabotulinium toksini kullanılan hastalarda başağrısı ile ilişkili acil servis başvurularının ve hastaneye yatışların belirgin derecede daha düşük olduğu gösterildi.
Yöntemler: Geniş, ABD temelli, sağlık kurumları veri tabanı kullanılarak başağrısı ile ilişkili sağlık hizmeti botulinium toksini ile veya oral migren profilaktik tedavileri alan kronik migrenli erişkinlerde değerlendirildi. Başağrısı ile ilişkili sağlık kurumlarından yararlanma 6., 9. ve 12 aylarda tedavi öncesi ve sonrası hesaplandı. Primer amaç, pre ve post başağrısı ile ilişkili sağlık kurumlarından yararlanma arasında farkı saptamaktı. Lojistik regresyon modeli onabotulinium toksini ile oral migren profilaktik tedavileri arasında acil servislere başvuru ve hastaneye yatışlardaki farkı saptamak için geliştirildi.
Bulgular: Gruplar arasında temel özellikler karşılaştırıldı. Başağrısı ile ilişkili olarak acil servis başvuruları ve hastaneye yatışlar onabotulinium toksin başlandıktan sonra azalmışken, oral migren profilaktikleri başlanan hastalarda her üç kohortta da artmıştı. Regresyon analizleri, başağrısı ile ilişkili acil servis başvuru olasılığının onabotulinium tedavisi gören grupta oral migren profilaksisi alan gruba göre 6., 9. ve 12 ayda %21, 20 ve 19, hastaneye yatışların ise % 47, %48 ve %56 oranında daha az olduğunu göstermiştir.
Abstract
Background: Migraine, especially chronic migraine (CM), causes substantial disability; however, health care utilization has not been well characterized among patients receiving different migraine prophylactic treatments.
Methods: Using a large, US-based, health care claims database, headache-related health care utilization was evaluated among adults with CM treated with onabotulinumtoxinA or oral migraine prophylactic medications (OMPMs). Headache-related health care utilization was assessed at six, nine, and 12 months pre- and post-treatment. The primary endpoint was the difference between pre- and post-index headache-related health care utilization. A logistic regression model was created to test the difference between onabotulinumtoxinA and OMPM-treated groups for headache-related
emergency department (ED) visits and hospitalizations.
Results: Baseline characteristics were comparable between groups. The proportion of patients with ED visits or hospitalizations for a headache-related event decreased after starting onabotulinumtoxinA, but increased after starting an OMPM, for all three cohorts. Regression analyses showed that the odds of having a headache-related ED visit were 21%, 20%, and 19% lower and hospitalization were 47%, 48%, and 56% lower for the onabotulinumtoxinA group compared to the OMPM group for the six-month, nine-month, and 12-month post-index periods, respectively.
Conclusions: When compared with similar patients who initiated treatment with OMPM, onabotulinumtoxinA was associated with a significantly lower likelihood of headache-related ED visits and hospitalizations
İlişkili makale önerileri
- Dodick DW, Turkel CC, DeGryse RE, et al. OnabotulinumtoxinA for treatment of chronic migraine: Pooled results from the double-blind, randomized, placebocontrolled phases of the PREEMPT clinical program. Headache 2010; 50: 921–936.
- Cady RK, Schreiber CP, Porter JA, et al. A multi-center double-blind pilot comparison of onabotulinumtoxinA and topiramate for the prophylactic treatment of chronic migraine. Headache 2011; 51: 21–32. 2
- Lanteri-Minet M. Economic burden and costs of chronic migraine. Curr Pain Headache Rep 2014; 18: 385.
- Silberstein SD, Holland S, Freitag F, et al. Evidencebased guideline update: Pharmacologic treatment for episodic migraine prevention in adults: Report of the Quality Standards Subcommittee of the American Academy of Neurology and the American Headache Society. Neurology 2012; 78: 1337–1345.
‘Migren ve venöz tromboembolizm riski arasındaki ilişki: Ülke çapında toplum çalışması’
Peng KP, Chen YT, Fuh JL, Tang CH, Wang SJ. Headache 2016; 56: 1290-1299.
Association Between Migraine and Risk of Venous Thromboembolism: A Nationwide Cohort StudyAmaç: Arteriyel tromboembolizm ve migren arasındaki bağlantı iyi dökümente edilmiştir. Fakat venöz tromboembolizm (VTE) ile migren arasındaki bağlantıyı araştıran birkaç çalışma vardır. Biz migren ve VTE arasındaki ilişkiyi ve demografik veya komorbid risk faktörlerinin VTE gelişimini modüle edip etmediğini değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntemler: Çalışma nörolog tarafından tanısı konan 102,159 migren hastası ve 102,159 başağrısı olmayan bireylerden oluşan cinsiyet ve migren tanısı için eşlenmiş erişkin gruplarını içeren ulusal veri tabanı kullanılarak yapılmıştır. Her iki grup 2010 yılına, ölüme veya VTE gelişimine kadar izlenmiştir. Düzeltilmiş risk oranı ve %95 güvenirlik intervalleri hesaplanmıştır. İki grup karşılşatırılmıştır.
Bulgular: Ortalama 4.2 yıllık izlem süresinde migren grubunda 226 hastada VTE gelişmiştir. Karşılaştırma grubunda ise 203 bireyde VTE gelişmiştir. Migren grubunda VTE gelişme olasılığı karşılaştırma grubundan farklı değildi. Fakat migren subgruplarının analizinde auralı migrenli hastalarda VTE için artmış risk varken, aurasız migrenlilerde bu riskin olmadığı saptandı. İlişki ardışık subgrup analizi ve duyarlık analizinde değişmedi.
Sonuçlar: VTE gelişimi riski spesifik olarak auralı migren tanılı hastalarda yüksektir. Bu ilişki bağlantılı bir mekanizmayı düşündürür ve ileri araştırmayı gerektirir.
Background.—The link between arterial thromboembolism and migraine is well-documented; however, few studies investigated the link between venous thromboembolism (VTE) and migraine. We aimed to evaluate the association between migraine and VTE and to examine whether demographics or comorbid risk factors modulate VTE development. Methods.—We conducted a cohort study accessing a nationwide claims-based database with an adult cohort of 102,159 neurologist-diagnosed migraine patients, and 102,159 nonheadache comparison subjects, matched on sex and propensity score for the diagnosis of migraine. Both cohorts were followed until the end of 2010, death, or VTE development. Adjusted hazard ratios (aHRs) and 95% confidence intervals (CIs) were calculated based on Cox proportional hazards regression analyses and compared between the two groups. Results.—During a mean follow-up period of 4.2 years, VTE developed in 226 patients (460,047 person-years) in the migraine cohort and in 203 subjects (462,401 person-years) in the comparison cohort. Overall, likelihood of VTE for the migraine cohort did not differ from that in the comparison cohort (aHR 1.12; 95% CI, 0.92–1.35; P 5 .251). However, subgroup analysis by migraine subtypes (P 5 .004 for interaction) revealed an elevated risk of VTE in patients with migraine with aura (aHR 2.42; 95% CI, 1.40–4.19; P 5 .002), but not in those with migraine without aura. The association was not altered in subsequent subgroup analyses and sensitivity analyses. Conclusions Risk of VTE development is elevated specifically in patients diagnosed with migraine with aura. This association suggests a linked disease mechanism and warrants further exploration
İlişkili makale önerileri
- Sacco S, Pistoia F, Degan D, Carolei A. Conventional vascular risk factors: Their role in the association between migraine and cardiovascular diseases. Cephalalgia. 2015; 35: 146-164.
- Joshi S, Burch R, Loder E. Migraine with aura and new combined hormonal contraceptives: A retrospective analysis of thrombotic events. Paper presented at The American Academy of Neurology’s 65th AAN Annual Meeting. San Diego, USA, 2013.
- MacClellan LR, Giles W, Cole J, et al. Probable migraine with visual aura and risk of ischemic stroke: The stroke prevention in young women study. Stroke. 2007;38: 2438-2445.
‘Palinopsi migrenlilerde artmış bir fizyolojik fenomen midir?’
Kalita J, Uniyal R, Bhoi SK. Cephalalgia 2016; 36(13): 1248–1256.
Is palinopsia in migraineurs an enhanced physiological phenomenon?Amaç: Biz migrenli hastalarda palinopsi oluşumunu ve palinopsinin migrenin özellikleri ve tetikleyicileri ve allodini ile ilişkisini bildirdik.
Yöntemler: Bu çalışma 153 ardışık migren hastasını içermektedir ve hastaların klinik ayrıntıları (allodini varlığıve tetikleyiciler gibi) kayıtlanmıştır. Palinopsi migrenlilerde ve 101 kontrol bireyde bir anketle ve yeni bir yöntemle değerlendirilmiştir.
Bulgular: Anket değerlendirmesine göre migrenlilerin % 9.8 de palinopsi vardı. Yeni yönteme (hastalara farklı renklerde, 9 cm ve 7 cm ölçülerde beş adet slayt karanlık bir odada yaklaşık 50 cm. uzaktan 1 dakika süre ile maksimum aydınlatmalı bir akıllı telefon kullanılarak gösterilmiş, işlem öncesi hastalara açıklama yapılmıştır. Slayt göz önünden uzaklaştıktan sonra herhangi bir imajın kalış süresi ve tamamen ortadan kayboluş süresi kayıtlanmıştır) göre ise migrenlilerin % 57.5 da kontrollerin %12 sinde palinopsi vardı. Migrenliler daha sık olarak kırmızı renge karşı palinopsi % 51.6 tanımladılar. Bunu sarı % 49.7, mavi % 47.7, yeşil % 46.4 ve en az beyaza % 30.7 karşı palinopsi izledi. Aynı patern kontrollerde daha az sıklıkla dikkati çekti. Süresi migrenlilerde kontrollere göre daha uzundu (p<0.001). Sese karşı duyarlık ve migren eşlikçisi olarak allodini olan migrenlilerde palinopsi daha çok tanımlandı ve saptandı. Çok değişkenli analizde palinopsi göstergeleri başağrısı şiddet ve sıklığı, muayene sırasında başağrısının olmasıydı.
Sonuç: Migrenlilerin farklı renklere karşı kontrollere benzer şekilde palinopsi paterni vardı. Fakat özellikle başağrısı sırasında palinopsi daha sık ve daha uzun süreliydi. Palinosi sese karşı duyarlık ve allodini ile de ilişkiliydi.
Background: We report the occurrence of palinopsia in patients with migraine and its correlation with migraine characteristics, triggers and allodynia.
Methods: This study included 153 consecutive patients with migraine and recorded their clinical details, including allodynia and migraine triggers and characteristics. Palinopsia was evaluated in migraineurs and 101 controls by using a questionnaire and a novel method.
Results: According to the questionnaire assessment, 9.8% migraineurs had palinopsia. According to the novel method, 57.5% of migraineurs and 12% of controls had palinopsia. Migraineurs most frequently had palinopsia to red color (51.6%), followed by yellow (49.7%), blue (47.7%), green (46.4%) and the least to white (30.7%). A similar pattern with a lesser frequency was noted in controls. The duration of palinopsia was longer in migraineurs than in controls (32.68_20.24 vs. 5.92_4.55 seconds; p<0.001). Migraineurs with palinopsia differed from those without in terms of noise as a migraine trigger (p<0.001) and allodynia as a migraine-associated phenomenon (p¼0.03). In multivariable
analysis, predictors of palinopsia were the frequency (p¼0.003) and severity (p¼0.04) of headache and the presence of headache during examination (p¼0.0001).
Conclusion: Migraineurs had a pattern of palinopsia to different colors that was similar to the controls, but the palinopsia of migraineurs was more frequent and of longer duration, especially during headaches.
‘Çocukluk Çağı Migreni İle İnfantil Kolik Birlikteliği: Prospektif kohort çalışma’
Sillanpää M, Saarinen MCephalalgia. 2015 Dec;35(14):1246-51.
Infantile colic associated with childhood migraine: A prospective cohort study.AMAÇ: İnfantil kolik ile adolesan migreni ilişkisini ortaya çıkarmak Metot: Randomize genel popülasyon örnekli bir çalışma planlandı. Ailelerin ilk çocukları infantil kolik ve adolesan migren açısından prospektif olarak değerlendirildi. SONUÇLAR: 1267 infantın 3 aylık oluncaya kadar 160 (%13’ünde) kolik tanısı kondu. 18 yaşına kadar 787 adolesanın 129 (%16)’unda migren tanındı. Migreni olan hastaların 96(%12)’sında infantil kolik öyküsü mevcuttu. 658(%88)’inde bu öykü yoktu. İnfantil kolik öyküsü olan 96 hastanın 22 (%23)’sinde, 658 infantil kolik öyküsü olmayan hastanın 74 (%11)’ünde migren tanısı kondu. 22 adolesanın 14(%64)’ü aurasız, 8(%36)’sı auralı migren idi. İnfantil koliği olan hastalarda aurasız migren riski 3 kat fazla olarak saptandı (risk oranı 2,8,%95 güvenlik aralığı). Auralı migren için artmış risk gözlenmedi (0,8,0.3-2.2). TARTIŞMA VE SONUÇ: İnfantil kolik aurasız migren risk artışı ile birlikte, auralı migrende risk artışı ile beraber olmadığı görünmektedir. İnfantil koliğin infantil migrenin bir tipi olup olmadığı ve gelecekteki migren için bir belirteç olup olmadığı daha sonraki araştırmalarla yanıt bulacaktır
PURPOSE: To explore the association between infantile colic and adolescent migraine. METHOD: In a randomized general population sample, families expecting their first child were prospectively followed for infantile colic and adolescent migraine. RESULTS: Colic was diagnosed in 160 (13%) of 1267 infants until the age of 3 months. Migraine was ascertained in 129 (16%) of 787 adolescents at age 18 years. History of infantile colic was identified in 96 (12%) of 787 adolescents and no such history in 658 (88%) of 787 adolescents. Migraine was present in 22 (23%)/96 adolescents who had a history of infantile colic, but in only 74 (11%)/658 ones who had no such history. Of the 22 adolescents, 14 (64%) had migraine without aura and eight (36%) had migraine with aura. Infants with colic had an almost three-fold risk (risk ratio 2.8, 95% confidence interval 1.2-6.5) for adolescent migraine without aura, but no increased risk for migraine with aura (0.8, 0.3-2.2). DISCUSSION AND CONCLUSIONS: Infantile colic seems to be associated with an increased risk for migraine without aura, but not for migraine with aura. Whether infantile colic per se is a type of infantile migraine or an antecedent of future migraine remains to be answered by further research.
‘Küme başağrılı hastalarda optik koherans tomografi ile temporal retinal sinir lif tabakasında incelmenin tespiti’
Ewering C, Haşal N, Alten F, Clemens CR, Eter N, Oberwahrenbrock T, Kadas EM, Zimmermann H, Brandt AU, Osada N, Paul F, Marziniak MCephalalgia. 2015 Oct;35(11):946-58.
Temporal retinal nerve fibre layer thinning in cluster headache patients detected by optical coherence tomography.Amaç ve Genel Bilgi: Küme başağrısının patofizyolojisi tam olarak açığa kavuşmamıştır. Pekçok çalışmada küme başağrısı atakları sırasında oküler kan akımı değişikliği olduğu doğrulanmıştır. Ayrıca vazokonstriktör ilaçların gözün vasküler beslenmesini etkilediği bilinmektedir. Biz küme başağrısı olan hastaları yapısal retinal değişiklikleri gözlemek amacıyla optik koherans tomografi (OKT) ile değerlendirdik. Bu değişikliklerin başağrısı karakteristikleri, oksijen kullanımı ve vizüel fonksiyon bozukluğu üzerine etkilerini araştırdık. Metot: 107 küme başağrısı hastasının (67 epizodik, 35 kronik, 5’i daha önceden kronik) spektral domain-OKT ile değerlendirilip 65 sağlıklı kişinin OKT’si ile karşılaştırıldı. Vizüel fonksiyon testleri Sloan kartlarıyla yapıldı ve ayrıntılı oftalmolojik muayene ile tamamlandı. Sonuçlar: Küme başağrılı hastalarda her iki gözde, temporal ve temporal-inferior retinal sinir lif tabakasında(başağrısının olduğu taraftaki temporal-inferior alanda daha belirgin olmak üzere) incelme saptandı. Kronik küme başağrısı hastalarında epizodik küme ve sağlıklı kişilerle karşılaştırıldığında makuladaki incelmenin daha fazla olduğu gözlendi. %100 oksijen kullananlarda temporal retinal sinir liflerinde sağlıklı olan ve oksijen kullanmayanlarla karşılaştırıldığında bilateral temporal retinal sinir lif tabakası incelmesinin daha belirgin olduğu gözlenmiştir. Hasta ve kontroller arasında vizüel fonksiyonlar arasında farklılık gözlenmemiştir. Tartışma: Küme başağrılı hastaların her iki gözünde muhtemelen atakla veya ilaçlarla ilişkili olarak temporal retinal incelme gözlenmektedir. Temporal retinada parvo-sellüler aksonların yetersiz miyelinize olması ve bunların da oksijen inhalasyonuna bağlı olarak vazokontrsiktif etkiye daha duyarlı olmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla oksijen inhalasyonun doku hasarına yol açabilecek sürece neden olabileceği düşünülmektedir.
BACKGROUND: The exact pathophysiology of cluster headache (CH) is still not fully clarified. Various studies confirmed changes in ocular blood flow during CH attacks. Furthermore, vasoconstricting medication influences blood supply to the eye. We investigated the retina of CH patients for structural retinal alterations with optical coherence tomography (OCT), and how these changes correlate to headache characteristics, oxygen use and impaired visual function. METHODS: Spectral domain OCT of 107 CH patients - 67 episodic, 35 chronic, five former chronic sufferers - were compared to OCT from 65 healthy individuals. Visual function tests with Sloan charts and a substantial ophthalmologic examination were engaged. RESULTS: Reduction of temporal and temporal-inferior retinal nerve fibre layer (RNFL) thickness was found in both eyes for CH patients with a predominant thinning on the headache side in the temporal-inferior area. Chronic CH patients revealed thinning of the macula compared to episodic suffers and healthy individuals. Bilateral thinning of temporal RNFL was also found in users of 100% oxygen compared to non-users and healthy controls. Visual function did not differ between patients and controls. DISCUSSION: Our OCT findings show a systemic effect causing temporal retinal thinning in both eyes of CH patients possibly due to attack-inherent or medication-induced frequent bilateral vessel diameter changes. The temporal retina with its thinly myelinated parvo-cellular axons and its more susceptible vessels for the vasoconstricting influence of oxygen inhalation seems to be predisposed for tissue damage-causing processes related to CH.
İlişkili makale önerileri
1- Chow CC, Shah RJ, Lim JI, Chau FY, Hallak JA, Vajaranant TS. Peripapillary retinal nerve fiber layer thickness in sickle-cell hemoglobinopathies using spectral-domain optical coherence tomography. Am J Ophthalmol. 2013 Mar;155(3):456-464.
2- Ewering C, Haşal N, Alten F et al. Temporal retinal nerve fibre layer thinning in cluster headache patients detected by optical coherencetomography. Cephalalgia. 2015 Oct;35(11):946-58.
‘Klasik trigeminal nevraljide nörovasküler kontakt ile klinik özellikler arasında birliktelik: 3.0 Tesla MRI kullanarak yapılan prospektif klinik çalışma’
Maarbjerg S, Wolfram F, Gozalov A, Olesen J, Bendtsen L Cephalalgia. 2015 Oct;35(12):1077-84.
Association between neurovascular contact and clinical characteristics in classical trigeminal neuralgia: A prospective clinical study using 3.0 Tesla MRI.Genel Bilgi ve Amaç: Klasik trigeminal nevraljide daha önce yapılan çalışmalar şiddetli nörovasküler kontaktın (NVK) trigeminal sinirde atrofiye ve trigeminal sinir yerinin değişimine yol açtığı gösterilmiştir. Trigeminal nevralji ile şiddetli NVK arasında klinik özellikleri tanımlayan bir çalışma yoktur.
Metot: Trigeminal nevraljili hastalarda kesitsel bir çalışmada klinik karakter özellikleri kısmi yapılandırılmış anket ile prospektif olarak değerlendirilmiştir. Semptamatik alana kör olarak 3 Tesla MRI ile değerlendirme yapılmıştır
Sonuçlar: 135 trigeminal nevralji hastası çalışmaya dahil edilmiştir. Şiddetli NVK kadınlarla karşılaştırıldığında (%38) erkeklerde daha sık (%75) olarak gözlenmiştir (p<0.001) Kadınlarla karşılaştırıldığında erkeklerde semptomatik alanda 5,1 kez daha fazla (%95 CI 2.3-10.9, p<0.001)
şiddetli nörovasküler kontakt gösterilmiştir. yaş (≥60 years ile <60 karşılaştırıldığında) (OR 1.6 95% CI (0.8-3.4), p = 0.199) ve hastalık süresi (p = 0.101) dikkate alındığında şiddetli NVK olan ve olmayanlar arasında fark gözlenmemiştir.Sonuç: Şiddetli NVK erkeklerde kadınlara göre daha sıktır. Trigeminal nevralji için diğer risk faktörlerine göre erkeklerde NVK daha sık rol oynayabilir. Şiddetli NVK yaş ve hastalığın süresi ile ilişkili değildir.
BACKGROUND:
Previous studies demonstrated that a severe neurovascular contact (NVC) causing displacement or atrophy of the trigeminal nerve is highly associated with classical trigeminal neuralgia (TN). There are no studies describing the association between the clinical characteristics of TN and severe NVC.
METHODS:
Clinical characteristics were prospectively collected from consecutive TN patients using semi-structured interviews in a cross-sectional study design. We evaluated 3.0 Tesla MRI blinded to the symptomatic side.
RESULTS:
We included 135 TN patients. Severe NVC was more prevalent in men (75%) compared to women (38%) (p < 0.001), and the odds in favor of severe NVC on the symptomatic side were 5.1 times higher in men compared to women (95% CI 2.3-10.9, p < 0.001). There was no difference between patients with and without severe NVC in age (≥60 years vs. <60) (OR 1.6 95% CI (0.8-3.4), p = 0.199) or duration of disease (p = 0.101).
CONCLUSIONS:
Severe NVC was much more prevalent in men than in women, who may more often have other disease etiologies causing or contributing to TN. Severe NVC was not associated with age or with duration of disease.
İlişkili makale önerileri
1-Maarbjerg S, Wolfram F, Gozalov A, Olesen J, Bendtsen L. Significance of neurovascular contact in classical trigeminal neuralgia. Brain. 2015 Feb;138(Pt 2):311-9.
2-Antonini G, Di Pasquale A, Cruccu G. Magnetic resonance imaging contribution for diagnosing symptomatic neurovascular contact in classicaltrigeminal neuralgia: a blinded case-control study and meta-analysis. Pain. 2014 Aug;155(8):1464-71.
3-Leal PR1, Barbier C, Hermier M. Atrophic changes in the trigeminal nerves of patients with trigeminal neuralgia due to neurovascularcompression and their association with the severity of compression and clinical outcomes. J Neurosurg. 2014 Jun;120(6):1484-95.
‘IgG4 ile ilişkili hastalık’
Kamisawa T, Zen Y, Pillai S, Stone JH. Lancet 2015; 385: 1460-71.
IgG4 – relateddisease.IgG4 ile ilişkili hastalık, pek çok malign, infeksiyöz ve inflamatuvar hastalığı taklit edebilir. Bu çoklu organ immün sistemle ilgili durumönceden, altta yatan sistemik sorunların varlığı bilinmeden, izole ve tek organ hastalığı olarak bilinmekteydi. IgG4 ile ilişkili hastalığın üç temel santral patolojik bulgusu; lenfoplazmasitikinfiltrasyon, storiform (iğ biçimli) fibrozis ve tıkayıcı flebittir. IgG4 ile ilişkili hastalık, genellikle glukokortikoidlereinflamatuvar evrede iyi yanıt verir.
Orta yaşlı erkeklerde daha sık görülen bu hastalıkta otoimmünpankreatit, sialadenitisve retroperitonealfibrozis başvuru yakınmalarını oluşturabilir. IgG4 ile ilişkili hastalıkta hipertrofikpakimenenjit veya dev hücreli arterit, klinik tablonun bir parçasını yapabilir. Tanıda IgG4 pozitif plazma hücrelerinin görülmesi önemlidir. Kesin tanı histopatolojik incelemeyle konur. Yorum: Hipertrofikpakimenenjit veya dev hücreli arterit olguları, kortizon tedavisine mükemmel yanıt verseler de, hastaların IgG4 ile ilişkili hastalık açısından değerlendirilmeleri önemli olabilir.
‘Migrende RAMP1 geninin DNA metilasyonu: Bir araştırma analizi’
Wan D, Hou L, Zhang X, et al. TheJournal of HeadacheandPain 2015, 16: 90 DOI 10.1186/s10194-015-0576-7.
DNA methylation of RAMP1 gene in migraine: an exploratoryanalysis.Reseptör aktivitesini değiştiren protein 1 (RAMP1), migrende temel bir rol oynayan CGRP’nin alt birim anahtar reseptörüdür. Bu çalışmada, migrenli 26 hasta ve 25 sağlıklı bireyin kan DNA örnekleri toplanmıştır. İnceleme sonunda metilasyon düzeyi kadın migrenlilerde, sağlıklı gönüllü kadınlardan anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.
RAMP1 reseptör alt birimi CGRP fonksiyonu için gereklidir. CGRP enjeksiyonları, migreni olanlarda geç dönemde migren benzeri baş ağrılarına yol açarken, migreni olmayanlarda bu durum görülmez. Migren duyarlılığının RAMP1 geniyle ilgili olması mümkündür. RAMP1 DNA metilasyonu, migren tanısında epigenetik bir belirteç olabilir. Bu çalışma, migrende rol oynayabilecek RAMP1 geninde DNA metilasyonuyla ilgili ilk çalışmadır.
Yorum: Migren gibi biyolojik belirteçleri bulunmayan bir hastalıkta, genetik bir temele dayanan bir belirteç araştırması, klinik ve patofizyolojik tartışmalarda önemli kapılar açabilir.
‘Primer sağlık hizmetinde ozmofobi ve başağrıları: Prevalans, eşlikçi faktörler, migren tanısında önemi’
Rocha-Filho PA, Marques KS, Torres RC, Leal KN. Headache 2015; 55(6):840-5.
Osmophobia and Headaches in Primary Care: Prevalence, Associated Factors, and Importance in Diagnosing Migraine.AMAÇ: Bu çalışmanın amaçları, primer başağrılarında ozmofobinin prevalansını araştırmak, hastaların ve başağrılarının özellikleri ile ozmofobi arasındaki ilişkiyi değerlendirmek ve migren tanısında bu semptomun yararını ortaya koymaktır.
YÖNTEM: Bu çalışma birinci basamak sağlık kurumunda yapılan kesitsel bir çalışmadır. Birinci basamak sağlık kurumuna ardışık olarak başvuran hastalara başağrıları sorulmuştur. Son 12 ay içinde en az 1 başağrısı epizodu bildiren hastalar görüşmeye alınmıştır. Yarı yapılandırılmış anket, başağrısı etki testi ve hastane anksiyete ve depresyon skalası kullanılmıştır.
SONUÇLAR: 235 hastanın başağrısı vardı. Bunların 147 si migrendi ve %53 ü ozmofobiden bahsetti. 87 si gerilim tipi başağrısı idi. %11.5 da ozmofobi vardı. Bir hastada başağrısı sınıflandırılamadı. Başağrısı hastaları arasında migrenli ve daha uzun süreli başağrısı öyküsü olanlarda ozmofobi belirgin derecede fazla tanımlanmıştır. Migren tanısı için ozmofobinin sensitivitesi ve spesifitesi % 53.1 ve % 87.5, pozitif prediktif değer ve negatif prediktif değer ise % 87.6 ve % 52.7 bulunmuştur.
SONUÇ: Bu çalışmada migren hastaları arasında ozmofobi yüksek prevalansta bulunmuştur. Bu yakınma birinci basamakta migren tanısı koymada faydalıdır. Ozmofobi migrenle ve uzun yıllardır başağrısı öyküsü ile ilişkilidir.
OBJECTIVES: The aims of this study were to investigate the prevalence of osmophobia among primary headaches, evaluate the association between osmophobia and the characteristics of patients and their headaches, and assess the usefulness of this symptom for diagnosing migraine.
METHODS: This was a cross-sectional study in a primary care unit. Patients who consecutively sought medical attendance in a primary care unit were asked about headaches (convenience sample). Those who reported having had at least 1 episode of headache during the last 12 months were interviewed. Semi-structured interview, the Headache Impact Test, and the Hospital Anxiety and Depression Scale were used.
RESULTS: Two hundred thirty-five patients had headaches, 147 patients had migraine (53% of them had osmophobia), and 87 had tension-type headache (11.5% of them had osmophobia), and 1 patient had an unclassifiable headache. Among the headache patients, those with migraine and more years of headache history presented significantly more osmophobia (multivariate logistic regression).The sensitivity and specificity of osmophobia for establishing a diagnosis of migraine were 53.1% and 87.5%. The positive predictive value and negative predictive value were 87.6% and 52.7%.
CONCLUSION: We found high prevalence of osmophobia among migraine patients, and this complaint is useful in making the diagnosis of migraine in primary care. Osmophobia is associated with migraine and more years of headache history. .
İlişkili makale önerileri
1.Silva-Néto R, Peres M, Valença M. Odorant substances that trigger headaches in migraine patients. Cephalalgia. 2014; 34: 14-21.
2. Wang Y-F, Fuh J-L, Chen S-P, Wu J-C, Wang S-J. Clinical correlates and diagnostic utility of osmophobia in migraine. Cephalalgia. 2012; 32: 1180-1188.
3. Kelman L. The place of osmophobia and taste abnormalities in migraine classification: A tertiary care study of 1237 patients. Cephalalgia. 2004;24: 940-946.
4. Kelman L. Osmophobia and taste abnormality in migraineurs: A tertiary care study. Headache. 2004; 44: 1019-1023.
5. Kelman L, Tanis D. The relationship between migraine pain and other associated symptoms. Cephalalgia. 2006; 26: 548-553.
6. Zanchin G, Dainese F, Trucco M, Mainardi F, Mampreso E, Maggioni F. Osmophobia in migraine and tension-type headache and its clinical features in patients with migraine. Cephalalgia. 2007;27:1061-1068.
7. Zanchin G, Dainese F, Mainardi F, Mampreso E, Perin C, Maggioni F. Osmophobia in primary headaches. J Headache Pain. 2005; 6: 213-215.
‘Vestibüler migren profilaksisinde asetazolamid: retrospektif bir çalışma’
Nese Celebisoy, Figen Gokcay, Ceyda Karahan, Cem Bilgen, Tayfun Kirazlı, Hale Karapolat, Timur Kose Eur Arch Otorhinolaryngol 2016.
Acetazolamide in vestibular migraine prophylaxis: a retrospective studyBu çalışmanın amacı, vestibüler migren (VM) profilaksisinde asetazolamidin etkisini kontrol etmektir. VM de tedavi seçenekleri migren rehberinden temel alınmaktadır. Biz VM de asetazolamid etkisini bu ilaca yanıtlı epizodik ataksi tip 2 ve familyal hemiplejik migrenle klinik benzerlikleri nedeniyle değerlendirdik. Bu çalışma retrospektif bir çalışmadır. Asetazolamid 500mg/g başlanan 50 VM hastası arasından 39 hasta değerlendirilmiştir. Beş hasta takipten çıkmış, altı hasta ise ilaca bağlı yan etkiler nedeniyle ilacı bırakmıştır. Vertigo ve başağrıları sıklığı aydaki atak sayısı, şiddeti ise vizüel analog skala ile 0-10 arasında değer verilerek hasta kayıtlarından elde edilmiştir. Başlangıçtaki atak sıklığı ve şiddeti tedavinin 3 ayı sonundaki sonuçlarla karşılaştırılmıştır. Asetazolamidin gerek başağrıları gerekse vertigo sıklığı ve şiddetinde azalma şeklinde etki gösterdiği saptanmıştır. Ancak vertigo sıklığında bu etki daha ön planda bulunmuştur.
The aim of this study is to check the efficacy of acetazolamide in the prophylaxis of vestibular migraine (VM). Treatment options in VM are mainly based on migraine guidelines. We tried to assess the efficacy of acetazolamide in these patients depending on clinical similarities with episodic ataxia type 2 and familial hemiplegic migraine responding to the drug. This is a retrospective cohort study. Among 50 patients with VM and prescribed acetazolamide 500 mg/day, 39 patients were studied as five had been lost on follow-up and six had stopped taking the drug due to side effects. Vertigo and headache frequency determined by number of attacks per month, and the severity determined by visual analog scales measured in centimeters from 0 to 10 were collected from the records. Initial reported figures for frequency and severity were compared with the results gathered after 3 months of treatment. The results were compared. Acetazolamide was effective in reducing both the frequency and severity of vertigo and headache attacks and this effect was more prominent for vertigo frequency.
İlişkili makale önerileri
- Baier B, Winkenwerder E, Dieterich M (2009) ‘‘Vestibular migraine’’: effects of prophylactic therapy with various drugs. A retrospective study. J Neurol 256:436–442
- Bisdorff AR (2004) Treatment of migraine related vertigo with lamotrigine an observational study. Bull Soc Sci Med Grand Duche Luxemb 2:103–108
- Gode S, Celebisoy N, Kirazli T, Akyuz A, Bilgen C, Karapolat H, Sirin H, Gokcay F (2010) Clinical assessment of topiramate therapy in patients with migrainous vertigo. Headache 50:77–84
- Taghdiri F, Togha M, Jahromi SR, Refaeian F (2014) Cinnarizine for the prophylaxis of migraine associated vertigo: a retrospective study. Springerplus 3:231–235
‘Vestibüler migrende santral vestibüler sistem modülasyonu’
Obermann M, Wurthmann S, Steinberg BS, Theysohn N, Diener HC and Naegel S
Cephalalgia 2014; 34(3): 1053-1061.
Vestibüler migren genel popülasyonun %1’ni etkiler ve tüm migren hastalarının % 30-50’si eşlikçi vertigo veya dizziness tanımlar. Bu çalışmada migren ve vestibüler sistem arasındaki bağlantıyı değerlendirmek için vestibüler migrende etkilenen beyin bölgelerini saptamak amaçlanmış ve kesin vestibüler migren tanılı 17 hasta ile 17 kontrol olgu voksel temelli MRG morfometrisi ile karşılaştırılmıştır. Çalışmacılar superior, inferior ve orta (MT/V5) temporal girusta, singulat, dorsolateral prefrontal, insula, parietal ve oksipital korteksteki gibi gri madde volümünde azalma saptamışlardır.
Hastalık süresi ve gri madde volümü arasında negatif korelasyon ağrı ve vestibüler işlemleme ile ilgili alanlarda gözlenmiş. Ayrıca baş ağrısı şiddeti ve prefrontal korteks volümü arasında da negatif korelasyon bulunmuştur. Çalışmacılar sonuç olarak vestibüler migrende saptanan değişikliklerin daha önce migrende tanımlananlara benzediğini ancak ayrıca multisensoriyel vestibüler kontrol ve santral vestibüler kompansasyonu sağlayan alanlarda da bu değişikliklerin saptanması nedeniyle migren ile vestibüler sistem arasındaki olası patoanatomik bağlantının varlığını göstermişlerdir.
‘İdiyopatik intrakraniyal hipertansiyon: Klinik tanımlama ve uluslararası başağrısı sınıflandırmasının (ICHD) alan testi. Olgu kontrol çalışması’
Yri HM, Jensen RH.
Cephalalgia. 2014 Sep 16. pii: 0333102414550109. [Epub ahead of print)
Bu makalede çalışmacıların amacı; idiyopatik intrakraniyal hipertansiyondaki (İİH) baş ağrısını karakterize etmek ve İİH ile ilişkili baş ağrısı için ICHD tanı kriterlerini test etmektir. Çalışmada yeni başlangıçlı İİH tanılı 44 hasta ve kuşkulu, ancak doğrulanmamış İİH lu 34 hasta kontrol olgular olarak değerlendirilmiştir. Baş ağrısı ve diğer İİH ile ilişkili semptomlar ayrıntılı standart bir görüşme ile belirlenmiş, tanısal lomber ponksiyondan (LP) önce gönderilmiş 67 olguda baş ağrısı şiddeti LP öncesi ve sonrası kayıtlanmıştır. İİH lu hastaların %86 sında baş ağrısı günlük, %84 inde fokal özellikte ve % 52 sinde pulsatil özellikte saptanmış. Baş ağrısının öksürük ve gerilme ile artışı ve BOS alımından sonra düzelmesi hastalarda kontrollere göre belirgin derecede daha sık olduğu belirlenmiştir (p≤0.002). ICHD-2 den ICHD-3 beta sınıflandırmasına sensitivite %60 dan %86 ya artarken spesifite %86 dan %53 e azalmıştır. Çalışmacılar kendi bulguları temelinde sensitivitenin %95 ve spesifitenin %65 e artırılması için baş ağrısı kriterlerinin gözden geçirilebileceği ifade etmektedirler. Baş ağrısının öksürme ve gerilme ile artışı, BOS alımından sonra düzelmesi, retrobulber ağrı ve pulsatil tinnitus intrakraniyal hipertansiyonu düşündürebilir. Çalışmacılar, iyi belirlenmiş bir İİH grubundan elde edilen sonuçlar temelinde sensitivitenin ve spesifitinenin artırılması, daha iyi bir klinik tanımlama için ICHD-3 beta tanı kriterlerinin gözden geçirilmesini önermişlerdir.
‘Migrende ataklar sırasında ve ataklar arası dönemde olfaktor fonksiyon’
Marmura MJ, Monteith TS 2, Anjum W, Doty RL, Hegarty SE and Keith SW
Cephalalgia 2014; 34(12): 977–985
Migrenli bireyler gerek akut migren atakları sırasında gerekse ataklar arası dönemde ozmofobik olduklarını belirtirler. Psikofiziksel test ile ölçülebilen, hiperozmi gibi koku almadaki değişiklikler ile ilişkili bu tür raporlar net değildir. Çalışmacılar bu olgu kontrollü çalışmalarında olfaktör ayırt etme yetilerini migrenli hastalarda ataksız dönemde, migren atakları sırasında ve atağın tedavisinden sonra kantitatif olarak değerlendirmişlerdir. Bu değerlendirme koku alma keskinliğinin eşik testleri ile ilişkilidir. Test sonuçlarını kontrol bireylerin sonuçları ile karşılaştırmışlardır. Elli epizodik migrenli birey ve cins ve yaşları eşleştirilmiş baş ağrısı olmayan 50 kontrol olgusu test edilmiştir. Olguların tümü standardize ve geçerliği kabul edilmiş bir olfaktör test olan Pensilvanya üniversitesi koku ayırt etme testini (UPSIT) yapmışlardır. Başağrısız dönemde migren ve kontrol çalışma grupları arasında UPSIT skorlarında belirgin farklılık ortaya çıkmazken migren atakları sırasında migrenlilerin az bir kısmında (8/42) mikrozmi (test skorunun en az 4 puan düşük olması) saptanmıştır. Sonuçlar eşleştirilmiş kontrollerinki ile karşılaştırıldığında koku alma keskinliğinin migren atakları sırasında bir şekilde etkilendiği gösterilmiştir. Bu farklılığın başarılı bir atak tedavisinden sonra daha az belirgin olduğu ve istatistiksel olarak da anlamlı olmadığı belirtilmiştir. Çalışmada epizodik migrenli hastalarda yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş kontrollere benzer olfaktör fonksiyon saptanmıştır. Hastaların az bir kısmı ise akut ataklar sırasında mikrozmi veya hipozmi sergilemişlerdir. Çalışmacılar bu disfonksiyonun nedeninin bilinmediğini, ancak otonomik semptomlarla, limbik sistem aktivasyonu veya yüksek kortikal sensoriyel işlemleme ile ilişkili olabileceğini ileri sürmüşlerdir.
‘Aurasız Migrenli Hastalarda Migren Atakları Süresince Kognitif Fonksiyon Bozukluğu’
Gil-Gouveia R, Oliveira AG, Martins IP.
Cephalalgia. 2014 Oct 16. pii: 0333102414553823. [Epub ahead of print]
Giriş: Migren araştırmalarında atak süresince oluşan kognitif fonksiyon bozukluklarının dizabiliteye katkıda bulunduğu bilinse de bu durum migren araştırmalarında göz ardı edilmektedir.
Amaç: Bu çalışmanın amacı migren atakları boyunca kognitif performansın kognitif/davranışlar testlerle kapsamlı olarak değerlendirilmesidir.
Metod: Prospektif, iki periyodlu, randomize, cross-over bir çalışma düzenlenmiş olup, tedavi edilmemiş migren atağı ve başağrısı olmayan dönemde hastalar değerlendirilmiştir.
Sonuçlar: Yaş ortalaması 38 olan, 39 epizodik migrenli hasta çalışmaya dahil edilmiş olup, 24’ü çalışmayı tamamlayabilmiştir. Katılımcılara atağının en şiddetli olduğu zamanda kognitif testler yapılıp baş ağrısı olmayan zamanla karşılaştırılmıştır. Kelime okuma hızı (p=0,013), verbal öğrenme (p=0,01), kısa süreli verbal geri çağırma [semantik ipucu vererek (p=0,01) , vermeyerek (p=0,013) ] ve gecikmiş geri çağırma [semantik ipucu vererek (p=0,003) , vermeyerek (p=0,05) ] başağrısı döneminde başağrısı olmayan dönemle karşılaştırıldığında anlamlı olarak etkilenmiş bulunmuştur. Bu farklılıklar yaş, cins, okur-yazarlık, değerlendirmeler arası interval, anksiyete, ağrı yoğunluğu ve atağın süresi ile ilişkili bulunmamıştır.
Tartışma: Migren atağı boyunca özellikle okuma, işlem hızı, verbal hafıza ve öğrenme ile ilişkili kognitif performons azalır. Bu bulgular aurasız migren atağı boyunca migrene spesifik veya akut ağrının sonucu olarak ortaya çıkan geri dönüşümlü beyin disfonksiyonun varlığını öngörmektedir
‘Akut İnme Olgularında Başağrısının Prevalansı ve Erken Mortalitede Prognostik Değeri: Dijon İnme Kayıtları’
Abadie V, Jacquin A, Daubail B, Vialatte AL, Lainay C, Durier J, Osseby GV, Giroud M, Béjot Y.
Cephalalgia. 2014 Oct;34(11):938-9. doi: 10.1177/0333102414523340. Epub 2014 Feb 19.
Amaç: İnme geçiren hastaların inme tablosunun başlangıcında başağrısı olma prevalansı ve bunun 1 aylık mortalite ile ilişkisinin değerlendirilmesi
Metot: Fransa’da Dijon’da 2006-2011 yılları arasında prospektif olarak popülasyon temelli kayıtlar kullanılarak tüm hastalar değerlendirildi. Başağrısı ve 30 gün içinde başağrısı ve mortalitenin tüm nedenleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için Cox regresyon modelleri kullanıldı.
Sonuçlar: 1411 inme hastası arasından 1391 (%98,6) hastada başağrısı ile ilgili verilere ulaşıldı. Bunların 1185’i (%98,6 )iskemik , 201’i intraserebral hemoraji (İSH) , 5’i etiyolojisi tayin edilemeyen inmeydi. Başağrısı 253 (%18,2) hastada vardı. Başağrısı oranı İSH’de %46,3, iskemik inmede %13,5 oranında olup, ISH’de iskemik inmeye göre anlamlı oranda fazla bulunmuştur (p<0.001). 30 günlük mortalite %11,7 olup başağrısı olan hastalarda (%17) olmayanlara göre (%10,5) daha yüksek orandadır (unadjusted HR 1.70; 95% CI 1.20-2.41, p = 0.003).
Multivaryant analizle bakıldığında başağrısı ile 30 günlük mortalite arasında anlamlı ilişki gözlenmiştir (HR 1,51; 95% CI 1,02-2,25, p = 0.042). Kümeleme analizinde başağrısı İSH’de 30 günlük mortalite ile ilişkili (HR 2,09; 95% CI 1,18-3,71, p = 0,011) ancak iskemik inme ile ilişkili bulunmamıştır (HR 1,01; 95% CI 0,53-1,92, p = 0,97).
Tartışma: İnmenin başlangıcında başağrısı, İSH’de erken mortalite riskinin artması ile ilişkilidir.
‘Adolesanlarda Hastanın Rapor Ettiği Boyun Ağrısı Varlığı Migrenle Birlikte Ancak Gerilim Tipi Başağrısı ile Birlikte Değil’
Blaschek A1, Decke S2, Albers L2, Schroeder AS3, Lehmann S2, Straube A4, Landgraf MN3, Heinen F3, von Kries R2.
Cephalalgia. 2014 Oct;34(11):895-903. doi: 10.1177/0333102414523338. Epub 2014 Feb 19.
Amaç: Bu analizin amacı, boyun ağrısının migren veya gerilim tipi baş ağrısıyla birlikteliğini doğrulamak veya çürütmek yanında boyun ağrısının başağrısı için diğer risklerden bağımsız bir faktör olup olmadığını tespit etmektir.
Metot: Ortaöğretim öğrencilerinde başağrısı ve yaşam sitili için sorgulama düzeneği hazırlanmış olup, hastalar boyun ağrısına ilişkin soruların olduğu ve insan vücudunda etkilenen alanların şematik olarak çizilebildiği bir anket formu ile takip edilmiştir
Sonuçlar: Boyun ve omuz bölgesinde ağrı olan baş ağrısı prevalansının mutlak artış oranı %7,5-9,6 arasında bulunmuştur. Cinsiyet, derece, stres, yaşam stili faktörleri potansiyel etkileyici faktör kabul edilmiştir. Neredeyse tüm faktörler omuz-boyun ağrısı ve başağrısı ile ilişkili bulunmuştur. Bu potansiyel etkileyici faktörler ayarlandıktan sonra baş ağrısıyla birlikte boyun ağrısı migren(OR 2,39; 95% CI 1,48-3,85) ve gerilim tipi baş ağrısı+migren(OR 2,12; 95% CI 1,50-2,99) ile sınırlı bulunmuştur. İzole gerilim tipi baş ağrısında ise bu faktör ihmal edilebilir düzeydedir (OR 1,22, 95% CI 0,87-1,69).
Tartışma: Boyun ağrısı migrenle birlikte ancak gerilim tipi başa ağrısı ile birlikte değildir. Migren ve boyun ağrısı arasındaki muhtemel ilişki boyundaki serviko-trigeminal etkileşim ve meningeal sensöryal afferentler, migrende inen liflerin etkilenmesi veya migrende inen inhibitör yolların bozulması ile ortaya çıkmaktadır.
‘Yayılan depresyon nöronal Panx1 kanalları ile başağrısını tetikler’
Karatas H, Erdener SE, Gursoy-Ozdemir Y, Lule S, Eren-Koçak E, Sen ZD, Dalkara T.
Science. 2013 Mar 1;339(6123):1092-5.
Kortikal yayılan depolarizasyon dalgasının (KYD) migren aurasının eşdeğeri olduğu ve başağrısının ortaya çıkmasında tetikleyici olduğu bilinmektedir. Ancak KYD2nin nasıl bir mekanizma ile ağrıya ulaşan yolu tetiklediği bilinmemektedir.Bu çalışmada literatürde ilk kez Prof. Dr. Turgay Dalkara ve arkadaşları deneysel olarak oluşturulan KYD sonrasında ağrı oluşumuna kadar olan süreçleri adım adım gösterdiler. KYD dalgasını takiben nöronlar üzerinde yer alan panneksin megakanallarının açıldığını, böylece inflamatuvar yolakların aktive olduğunu ve nöronlardan ekstrasellüler mesafeye HMGB1 ve IL-1beta gibi inflamasyon tetikleyen proteinlerin salındığını oldukça detaylı bir şekilde gösteriyorlar. Salınan bu inflamasyon aracılarının özellikle glia limitans ve pial damaralara yakın yerleşimli astrositleri nuklear fakatör-kappa B aracılığı ile aktive ettiğini gösterdiler. Bu yolağın blokajı ise trigeminal sinir aktivasyonu, dural inflamasyonu ve başağrısını engelledi. Gerek panneksin kanallarının inhibitörleri, gerek HMGB1’in blokajı ve gerekse astrositlerde ortaya çıkan inflamasyonun baskılanması ile de başağrısına neden olan trigeminal sinir aktivasyonunun ve dural vazodilatasyonun kaybolduğunu detaylı olarak gösterdiler. Dalkara ve arkadaşları tarifledikleri yolak aracılığı ile çeşitli nedenlerle strese maruz kalan nöronların başağrısı oluşturarak organizmanın alarm verdiğini öne sürdüler.